18.10.2022



 Akademia ve Satış ayrı dünyalara mı ait?

 

90’lı yılların başından itibaren profesyonel iş hayatının içindeyim ve bunun hemen hemen tamamına yakını satış işinin farklı işlev ve kademelerinde geçti. Satışın mutfağı diyebileceğimiz planlama, tedarik, operasyon ve farklı kanallarda (B2B, B2C), sahada ve yönetici olarak satış mesleğini yapmaya çalıştım.

İş hayatında gerek mesleki gerekse biyolojik kıdemimiz arttıkça yaptığım mesleği analiz etme ve gelecekte mesleğin nasıl bir geleceğinin olacağı konusunda düşünmeye başladım. Bu düşünme süreci bazı tespitler yapmam ve bazı konularda farkındalıklar edinmeme yardımcı oldu.

Özetle şu soruları sordurdu bana bu süreç. Nasıl oldu da ben satışçı oldum? Neden Üniversitelerde lisans seviyesinde bir satış eğitimi yok?  Yaptığım taramalarda bu sorunun sadece ülkemizde değil Amerika’dan Avustralya’ya kadar konuyla ilgili akademisyen ve meslek mensupları tarafından zaman zaman tartışıldığını gördüm.

Frank V. Cespedes ve Daniel Weinfurter ‘in HBR de (Harvard Business Review)  2016 yılında yayınladıkları More Universities Need to Teach Sales adlı makalelerinde “ABD'deki üniversite mezunlarının %50'sinden fazlasının, ana dalları ne olursa olsun, satışta çalışması muhtemeldir. Ancak bu ülkedeki 4.000'den fazla kolejden 100'den daha azının satış programları ve hatta satış kursları var ve yılda MBA yapan 170.000'den fazla öğrencinin yalnızca küçük bir kısmı satış hakkında bir şeyler öğreniyor” tespitini paylaşıyorlar. Yine

2018 yılında Ray Fleming tarafından LinkedIn de yayınladığı makalede “ Yakın zamanda, 'iş geliştirme ve hesap yönetimi' becerilerinin, Avustralya'da yetersiz bulunan üç beceri grubundan biri olduğuna işaret eden  StartupAus Talent Gap araştırma raporu verilerini okuduktan sonra , bunu neden üniversitede bir ders olarak   çalışılmadığını  merak etmeye başladığını ve 'İş geliştirme ve hesap yönetimi' ifadesinin 'satış uzmanı' olarak özetlenebileceğini” söylüyor. Peki ders nerede? Avustralya üniversitelerinde binlerce program var ve Yönetim ve Ticaret en büyük çalışma alanı (tüm üniversite öğrencilerinin dörtte birinden fazlası bu alanda bir ders almaktadır). Ancak İşletme için tipik bir kurs listesine göz atacak olursanız, Muhasebe, İşletme, Ticaret, Ekonomi, İK, Finans, Yönetim ve Pazarlama gibi programlar sunulduğunu görürüz. Satış yönetimi var mı?

Avustralya’da iş istatistikleri toplam çalışanların %10 dan fazlasının satış çalışanı olduğunu söylüyor. Bu oran yönetici olarak istihdam edilen diğer mesleklerin toplamından birazcık az. Başarılı bir satış profesyoneli için harmanlanmış üst düzey becerileri düşündüğünüzde, bu garip bir ihmaldir. StartupAus topluluğu bu boşluğun farkına varmış ve gelecekte büyümenin önünde ciddi bir engelleyici unsur olarak konuya dikkat çekmiştir.

Bugün dünyanın birçok bölgesinde birçok meslek için bulunan boş pozisyonlardan çok daha fazlası satış için ihtiyaç oluşturmakta ve bunların önemli bir kısmı da (Burning Galss anketine göre) %60 dan fazlası lisans seviyesinde eğitim gerektiren ve yıllık 100.000 $ ve üzerinde gelir vadeden önemli pozisyonlardır.

Satış organizasyonlarını yönettiğimiz dönemlerde yaşadığımız temel sıkıntılardan biri satış personeli istihdamı yaparken seçme süreçlerindeki bugün “çaresizlik “olarak tanımlayabileceğim durumdu. Neyi kastediyorum?  İK departmanının “ön elemeden! “geçirdiği birkaç adayın size anlattıkları ve varsa referansları üzerinden 10-15 dakikalık sohbette edindiğiniz kanaat ile verdiğiniz “uygun” kararı. Ne oluyordu sonrasında derseniz belki tecrübe birikiminiz arttıkça isabetli karar verme oranınız yükselse de “yaşayıp gördüğümüz” bir süreci hep yaşamak zorunda kaldık. Lisans mezunu olmalarını istedik ama okudukları alanın birazcık ilgili olması bile yeterli oldu bizim için. Aslını ararsanız birçok şirkette lisans diploma zorunluluğunu yerine getirmesi yeterli sayıldı. Alanının ne olduğundan ziyade tecrübe birikimine odaklanarak kişilik özelliklerini ve geliştirilebilir olup olmadığını anlamaya çalıştık. Bir seferinde İK müdürünün mülakat yaptığımız aday için çok pozitif olduğunu belirtmek için “Tam satışa uygun biri fırıldak bir yapısı var” dediğini unutamam. Evet refleks algımız bu maalesef. Sanırım Satış mesleği ile akademik dünyanın arasındaki mesafenin oluşmasında tarihsel olarak bugüne kadar etkileri devam eden ön yargılı değerlendirmelerin rolü küçümsenmeyecek kadar etkili olsa gerek.

Ray Fleming makalesinde güzel özetlemiş bu durumu. “Peki üniversiteler neden satış alanında lisans derecesi vermiyor?” Sorusu ile başladığı tespitine “…diğer alanlara kıyasla 'satışın bir meslek olarak etiketlenmesine karşı tarihi bir antipati ve eğitimin kritik bir meslekteki rolünü küçümseyen 'doğuştan satıcılar' olduğuna dair inanç olduğuna inanıyorum. Üniversite çağının doğuşuyla, Orta Çağ'ın ortasından itibaren, soylu sanatlara ve mesleklere- tıp, hukuk vb.- 'ticaret ‘ten uzak bir odaklanma vardı. Ve satış sanatı ve bilimi o zamanlar kesinlikle bir ticaret olarak görülüyordu. Mesleki olarak düzenlenmiş konular büyüdükçe (tıp, hukuk, mühendislik ve bilim) yönetmelik, önceden belirlenmiş bir müfredatı gündeme getirdi. Satışlarda durum böyle değildi. Satış, geleneksel olarak, öncelikle ahlaki karakter geliştirmeye vurgu yapan bir hizmet işi olarak görülüyordu. Aslında, Gideon İncilleri başlangıçta otel odalarına "kumar, içki, pis şakalar, Pazar ticareti ve seyahat eden (satışçılar) erkeklere özgü diğer ayartma biçimlerini ortadan kaldırmaya" yardımcı olmak için konmuştu.”

Bizim Anadolu kültüründe ise esnaflık kültürü için ciddi bir birikimimiz olsa da (ahilik) profesyonel olarak satışçı olmak ya da aracılık komisyonculuk gibi meslekler çok da kabul görmemiştir. Hatta ticaret ile uğraşmak uzun yıllar boyunca Avrupalı asillerin (toprak sahiplerinin) küçümsediği, Osmanlı topraklarında ise daha ziyade gayri müslim tebaanın ilgilenmesinin isabetli olacağının düşünüldüğü bir meslek olarak bakılmıştır. Zaman içinde gerek asillerin ve kralların gerekse Osmanlı gibi borç ihtiyacı içinde olan devletlerin borç ihtiyacını karşılar hale gelmeleri bu sınıfın itibarının göreceli de olsa yükselmesini sağlamıştır. (İktisat Fakültesi mecmuası- AVRUPA İKTİSAT TARİHİNDE HUKUKİ İLİŞKİLER OLARAK TÜCCAR ZÜMRESİNİN YÜKSELİŞİ Kürşat Haldun AKALIN)

Aslında şirketler fiilen yıllarca okul görevini yerine getirdiler hakikaten “okul” oldular. Özellikle uluslararası markalar, yurtdışı pazarlarda edindikleri tecrübelerini geldikleri yeni ülkelerde de uygulayarak uygulamaya dönük öğretme ve öğrenme süreçlerini yönettiler. Ancak Walter Friedman'ın “Birth of a Salesman” adlı eserinde belirttiği gibi “Satış görevlilerine ne söyleyecekleri (kelime kelime), nasıl giyinecekleri, hangi ifadeyi takınacakları, ellerini nasıl tutacakları ve hatta bir müşteriye “noktalı çizgiyi imzalamak” için bir kalemi verirken nasıl tutacakları söylendi” Satışın çeşitli alanlarda bir dizi davranışa indirgenebileceğine dair bu Taylorist varsayımı hala görürüz. (İkna metotları, ileri sunum teknikleri, satışın 7 temel ilkesi vb.)

Bir işletmenin temel gelişmesi ve varlığını sürdürmesi için gerekli en temel işlev olmasına rağmen yeni bazı örnekleri var olsa da yıllardır satış faaliyetleri üzerine bir eğitim müfredatı uygulayan lisans seviyesi meslek eğitimi programına en azından ben rastlamadım (YÖK Atlasında lisans seviyesinde hiçbir program bulunmazken ön lisans seviyesinde biri Açık öğretim olmak üzere 2 adet program listelenmiş 2021)

Genelde bazı yetkinlik geliştirme eğitimleri yaygın şekilde verilse de satışın ilk adımından itibaren faaliyet gereklerini bilen eğitimli kadrolar olmadan satış ekipleri kuruldu. Gelişmiş organizasyonlar şirketler okul görevi gördü. Yeni gelen satışçı adayları nasıl yapılageldiğini görerek mesleği öğrendiler. Diğer şirketlerde buralarda “tecrübe” kazandıklarını söyleyen “müşteri portföyü olan” “Cevval“açıkgöz” “cin gibi” “prezantabl” gibi kavramlarla niteledikleri adaylara iş başı yaptırıp ceplerinde beraberlerinde getirdiklerine inandıkları müşterileri ve cirolarını ilk haftalardan itibaren kendi şirketleri hesabına gerçekleştirmelerini bekleyerek satışçılarını gözlemlediler ve değerlendirdiler! Sonra bazıları doğru! seçimler olurken bazıları belki de sahtekâr! damgası yiyerek hayal kırıklığı yarattılar ve hemen yeni “cevvaller” arayışına devam edildi. Tecrübeli olmanın “çalışılan ilk şirketin işi nasıl yaptığını bilmek” ten ibaret olması yeterli mi sizce?

Bu bakış açısının devrinin kapandığını düşünüyorum. Her şeyden önce satışın şartları ve iklimi değişiyor, e- ticaret gelişimleri alıcıları eskisine göre çok daha fazla bilgi sahibi yapıyor. Ürün, fiyat, diğer kullanıcıların deneyimleri, rekabet gibi birçok bilgiyi ellerinde hazır buluyorlar. O yüzden satıcı elindeki stoğu nakde çevirme görevini yaparken artık daha çok veri odaklı olmak ve yeni alıcı davranışlarına cevap üretecek kabiliyetleri geliştirmeleri gerekiyor. Perakende sektöründe hibrit mağaza sistemleri gelişirken B2B pazarlarda satışçıların ihtiyaç duydukları yetkinlik seviyeleri B2C den çok farklı değiller, her kanalda ciddi bir otomasyon veri analizi ve çevrim içi satış her geçen gün alan genişletiyor. 2025 yılında tahminler toplam ticaretin %20 sinden fazlasının internet üzerinden yapılacağını söylüyor. Bütün bunlar satıcısız bir dünyayı mümkün kılar mı? Hiç sanmıyorum sadece satış işi daha fazla araştırma dayalı veri analizinin öneminin arttığı, alıcı eğilimlerinin daha doğru analiz edilebildiği bir iş haline gelmektedir. İnternetteki gelişmeler satın almayı alıcılar açısında daha şeffaf hale getirdikçe, şirketlerini müşterileri olan şirketler ve kişiler karşısında temsil eden satıcıların müşteri isteklerini karşılamaya yönelik akademisyenler tarafından “sınır rolü” olarak tanımlanan görevlerini, farklı organizasyonların sınırlarında faaliyet gösteren ve her birinin sıklıkla çatışan rollerine ve prosedürlerine yanıt vermesi gereken kişi olarak, firmalarının işlevsel sınırlarını aşmalı ve satın alma sürecine bağlı olarak, müşterilerde birden fazla kişi ve işlevle çalışmalıdır.

Her grubun kendi çalışma prosedürleri vardır. Pek çok satış görevlisi (genelde deneyimlerimizin çoğunluğu) artık kendi organizasyonlarında gezinmeyi müşterileri yönetmekten daha büyük bir zorluk olarak görüyor. Tüm bu değişimler ve doğan yeni yetkinlik ihtiyaçları uygun nitelikte satış personeli bulmayı da zor hale getiriyor. Bir işgücü piyasası analiz firması olan Burning Glass'a göre diğer pozisyonlar için ortalama 33 gün harcarken satış için bu süre 41 günlere çıkıyor. Bu süreler dolu bir yetkinlik listesi için düşünüldüğünde daha cesaret kırıcı bir hal alıyor. Satıcının ölümü mü? saçmalıklarına rağmen 1999 yılında ABD de 12, 9 milyon satış mesleğinde çalışan varken 2020 li yılların başında bu sayının 15 milyonu geçtiği ve toplam çalışan sayısının %10,5’i kadar olduğu görülmektedir.

Satış mesleğinin ihtiyaç duyduğu yetkinliklerin arttığı, ekonomide satış güçleri için yapılan harcamaların trilyon doları geçtiği bir dünyada, bu harcamalar çoğu firma için stratejilerini hayata geçirmek için yaptıkları en önemli kalem haline gelmiştir. Firmalar açısından bir üretkenlik ve verimlilik konusu haline gelmiştir.

Tüm dünyada belki de ekonominin bugüne kadar ki ezberlerinin bozulduğu ve muhtemelen yeni doğruların kaydedilmeye başlayacağı bir geleceğe yelken açtık gibi. Ödeme yöntemlerinin, para mülkiyetlerinin, değer tanımlarının değiştiği, finans araçlarında merkezi otoritelerden kurtulmaktan bahsedildiği, arz şartlarının farklılaştığı pazar şartları dünyayı bekliyor. Tüm bu değişimler pazar şartları ve satış başarılarını etkileyecektir. Bütün bunları “Kurşun geçirmez satıcı” “iyi bir satışçı karakteri yaratma teknikleri” “Bir satış temsilcisinin Anatomisi” vb. yüzlerce sözde eğitim kitabı ve sunumu ile eğittiğimizi sandığımız satış ekipleriyle yönetmeyiz. Hızlı gelişen şartlarla oluşan boşlukları kapatmak konusunda akademik dünyayla ekonominin diğer aktörlerinin iş birliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Üniversiteler bu konu da neler yapmalıdır? sorusunun cevabı bir makaleye sığabilecek kadar küçük değil kuşkusuz. Ancak inancımız odur ki akademik dünyada hizmet veren hocalarımız, üniversite kurullarımız, vakıf üniversitelerimiz ve son dönemde özellikle vakıf Üniversiteler ile güzel iş birlikleri geliştiren şirketlerin kariyer geliştirme merkezlerinin, öncelikle satış yönetiminin adına ve iş faaliyetlerinde işgal ettiği yere layık bir eğitim müfredadını hak ettiklerinden emin olmaları gerekiyor.

Lisans seviyesinde bir müfredatı rahatça dolduracağına şüphe duymadığım bu eğitim içeriğinin birden fazla disiplinle iş birliğine açık zengin bir konu yelpazesi bu ihtiyacı karşılayacaktır. Alanda yapılacak gerçekçi ve uygulamaya yönelik iş birlikleri ile sektör oyuncuları ve akademik dünyanın bu muhtemel koalisyonu eminim şirketler açısından çok ciddi faydalar sağlayacaktır.

Şirketler piyasalar ve şartlar değiştikçe bu değişime hazır, eğitim almış, değişen satış davranışlarını sergileyebilecek bir yetenek havuzundan seçim yapma imkanını bulacaklardır.

Sakın yeni bir yanlış anlama olmasın İşletme fakülteleri bünyesinde” hayat boyu eğitim” kurslarından bahsetmiyorum. Satış yönetimi ve yöneticiliği eğitiminden bahsediyoruz. Kâr amacı güden şirketlerin ürünlerini nakde ve karlılığa dönüştüren Satış Yönetimini gerçekten yapmaktan. Ekonomi kavramlarını bilen, satış matematiğine hâkim, fiyat, ürün, kota, bölge, prim, iskonto dendiğinde ne olduğunu bilmekle kalmayıp, bunların bilinmediği birçok firmada iş başı yaptığında bunları sorgulayan ve uygulayan ve geliştiren satış yöneticisi adayları ile işe alım mülakatı yapmak bir başka keyif olsa gerek.

Akademik dünyamıza belki de bir meydan okuma yapmalarını teklif ediyorum. Kıymetli hocalarımıza Vakıf Mütevelli heyeti üyelerine, çok değerli İK kariyer yöneticilerine. Ekonominin üretilmiş bütün varlıklarını nakit ve karlılığa dönüştüren bu mesleği birkaç broşür, sunum ve birkaç saatlik hokus pokus eğitimlere terk etmeyin. Benzerlerinden yüzlerce var hale gelen, içerikleri birbirinin benzeri olan bölümler yerine var ve gerçek olan bir mesleki eğitimin öncüsü olun lütfen. Mezun olduktan sonra ilgili birçok formda yer alan mesleğiniz bölümüne İşletmeci, Kamu Yöneticisi, İktisatçı, İktisadi ve idari bilimlerci yazmak zor oluyor. Satışçı yazsınlar.

5.08.2021

Covid 19 sürecini içselleştirmek üzere iken sonrasına dair...


 

.......hemen sonrasında gerçeklikler araya girmeye başlar, kariyeriniz, iç rekabet, egolar ve yavaşça hayalleriniz belirginliğini yitirmeye, onlara olan inancınız zayıflamaya ve planlarınız daha ayağı yere basan planlar haline dönüşmeye başlamıştır........

18.07.2021

2021'i ve ötesini tanımlayacak sekiz trend




Kevin Sneader, endüstri manzaralarını dönüştüren yeni fikirleri ve iş modellerini tartışıyor.

 

Krizler , dikkate değer yeniliklere ve içgörülere yol açma eğilimindedir . Bugün tam da böyle bir andır ve şirketlerin nasıl çalışması gerektiğine dair uzun süredir devam eden birçok inanca karşı meydan okumalar ortaya çıkıyor. Inside the Strategy Room podcast'inin bu bölümünde , McKinsey'in küresel lideri Kevin Sneader, kıdemli ortağı Celia Huber ile yakın tarihli makalesinde bahsettiği COVID-19 sonrası ekonomiyi şekillendirecek sekiz trend hakkında konuşuyor . Konuşmaları, dünyanın dört bir yanındaki iş liderleriyle yapılan sohbetlerin yer aldığı yakın tarihli bir sanal etkinlik sırasında gerçekleşti. Bu, tartışmanın düzenlenmiş bir dökümüdür. 

Popüler Yayınlar